1886’da Lousville’de meydana gelen işçi hareketleri ve ölümleri, ödedikleri bedel neticesinde 1890 yılından itibaren işçi bayramı olarak kutlanan 1 Mayıs bizde haliyle hiçbir zaman işçilerin kendi mücadeleleri ile kazanılmamış ve yine her sosyal meselede olduğu gibi devletin bir lütfu gibi gösterilmiştir.

Osmanlı’da 1912 yılında kutlanmış, daha sonra 1923 yılında işçi bayramı olarak ilan ediliyor ama 1924 yılında yasaklanıyor. 1925 Takrir-i Sükun yasası ile rafa kaldırılıyor daha sonra 1960 anayasası ile “Bahar Bayramı” olarak ilan ediliyor. Türkiye’de ancak 1976 yılından itibaren İşçi Bayramı olarak sendikalar kutlamaya başlıyorlar. DİSK 1976-1978 yılları arasında kutluyor. 1977 1 Mayıs’ı kara bir leke olarak ülke tarihine geçiyor ve 34 yurttaşımız tam bir derin devlet operasyonuyla katledilirken, resmi makamlar bunun sol içi bir fraksiyon çatışması olduğunu söylüyorlar. 1979 yılında ilan edilen sıkıyönetim ile birlikte kutlamanın önüne geçiliyor, 1981 yılından itibaren resmi tatil olmaktan çıkarılıyordu.

1989 yılı işçi hareketleri ile birlikte tekrar işçiler kutlamak için girişimlerde bulunuyor fakat her yıl 1 Mayıs olaylarla geçiyordu ve can ve mal kaybına yol açıyordu. 2006’dan itibaren önce Kadıköy’de kutlandı, sonra sendikaların Taksim ısrarı başladı ve o yıllardan itibaren Taksim eksenli 1 Mayıs’lar yaşıyoruz. Nihayet 2008 yılında 1 Mayıs “Emek ve Dayanışma Günü” ilan edildi ama 2010 yılına kadar 1 Mayıs Taksim’de kutlanamadı, nihayet 2010 yılından itibaren 3 yıl Taksim’de İşçi Bayramı kutlanıyor ve herhangi bir olay meydana gelmiyordu.

Fakat 2013 yılı içinde hükümetin ve Başbakan’ın Taksim Gezi Parkında yapmaya niyetlendiği Topçu Kışlası inşası ve onun etrafında oluşturulacak, Rezidanslar, AVM’ler neticesi o bölgeyi elit bir merkez haline getirme hevesi ve ben ne istersem o olur hoyratlığıyla geçen senenin 1 Mayıs’ından itibaren devamlı bu mesele yüzünden çatışmalar yaşanıyor, ülke gündemi meşgul ediliyor. Başbakan bu mesele üzerinden de karşısındaki muhalifleri marjinalleştirerek, kendisini mağdur konumuna sokuyor ve bu taktik halk nezdinde iltifat görüyor.

Geçen senede bu senede ben nerede istersem siz orada kutlama yapacaksınız, zaten bu günü biz emek ve dayanışma günü ilan edip, resmi tatil yaptık deyip duruyor. Biz bunu vermeseydik siz ne yapacaktınız, işte iki üç sene kutladınız, artık yeter havasında olayı tırmandırdıkça tırmandırıyor. Hani önümüzdeki yıl ben olmasam bu memlekette işçilerin hiçbir şeyi olmayacak, onlar biz olmasak yiyecek ekmekte bulamazlar diyecek.

Peki sendikalar ne yapıyor, Hak İş ve Memur Sen hık deyicinin, mık deyicisi oldukları için bir yerlerde taşıma elemanlarla göstermelik kutlamalar yapıyorlar. Türk İş zaten öteden beri işçinin ehlileştirilme merkezi olarak görev yapıyor. Kamu Sen iktidardan indirilmenin hırsı içinde ama iyi aile çocuğu oldukları için bu Komünist işlere pek bulaşmıyorlar. DİSK ve KESK ise memlekette kendi geleneklerine ve tarihlerine de bakmadan giderek, iktidarın istediği biçimde hareket ediyor ve her 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlardım, kutlamazdım üzerinden manuple ederek işçi ve emekçi sınıf içindeki aczlerini bu şekilde atlatmaya çalışıyor.

Alternatif tek bir politika yok, gidip orada kutlayacağız diyorlar. Adamlar kendi Taksim putlarının peşinde herkesi de bir şekilde sürüklüyorlar.

Gerçi bana sorarsanız, bu ülkede 1 Mayıs bayram olarak mı kutlanmalı yoksa yas günü mü ilan edilmeli derseniz, ben yas günü olarak ilan edilmesini talep ederim.

Her gün ortalama 4 ile 8 işçinin iş cinayetlerinde öldüğü;

Giderek daha çok sayıda insanın güvencesiz bir şekilde iş dünyasına girdiği;

Taşeron işçiliğin Türkiye’de ki emek piyasası içinde oranının arttığı;

Esnafların dükkanlarını birbir kapatarak, emeklerini üç otuz paraya satmak zorunda kaldığı;

Ülkenin en çok kar eden sektörünün finans sektörü olduğu;

Mevsimlik tarım işçiliğinden, plazalarda çalışan beyaz yakalılara kadar sömürünün giderek daha arttığı;

Önümüzde eskinin amele pazarları gibi ve onun güncellenmiş hali olan köle pazarı istihdam bürolarının kurulacağı günlerin olduğu;

Artık tarım sektöründe ölen birisinin mirasına dahi karışılarak yasal olarak arazileri varisleri arasında dahi bölünmesine karşı yasaların çıkarılıp, sermayenin iyiden iyiye tarım sektörünün içine sokulduğu;

Emek piyasasındaki insanların çoğunun açlık sınırı altında bir maaşa talim ettirildiği;

Bir ülkede 1 Mayıs, bayram olarak mı kutlanır, yoksa bir utanç olarak yas günü mü ilan edilir bir düşünmek gerek!

Memleketin emek hali bu, tutturmuşuz Taksim’e çıktın, çıkmadın. Başbakan’da bunu çok güzel kullanarak kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi gösteriyor. Bunlara her türlü hakkı veriyoruz, bunlar memlekette kargaşa çıkarıyor zaten hepsi marjinal diyor. Vatandaşta bu dolmayı çok güzel yiyor, zaten durumdan vazife çıkaran besleme entelijansiya ile olanlar oluyor, her yıl memlekette 1 Mayıs, Gaz bayramı olarak kutlanıyor.

Şimdi benim önümüzdeki yıl için şöyle bir teklifim var, beni kimse dinlemez ama ben yinede yapayım. Hatta bu dediğimi ben gelecek sene uygulayayım.

1 Mayıs, Dünyanın genelinde bir hak olarak İşçi bayramı olarak kutlanıyor ama bizim hükümet diyor ki bu hakkı ben size verdim ve ben o günü tatil ilan ettim, benim istediğim yerde benim istediğim şekilde kutlarsanız, kutlamanıza izin veririm, yok buna muhalefet ederseniz sizin kutlamanıza izin vermem. Size gaz sıkarım, bomba atarım, toma ile ilaçlı su atarım, jopla döverim, kalkanla ezerim, plastik mermi ile gözünüzü çıkarırım. Gözaltına alır, keyfi yere 3,4 gün çıkarmam. Yok daha fazla canımı sıkarsanız sizi örgüt suçuna sokarım TMK’dan ananızı ağlatırım.

Arkadaş bu her yıl her yıl bizim gibi şiddetten uzak, karınca ile yolda arkadaş, yaradılanı yaradandan ötürü seven insanların uğraşacağı iş mi, tabii ki hayır!

Peki biz bu dayatmalara sesimizi çıkarmadan, itiraz etmeden duracak adamlarmıyız, ona da hayır!

Peki ne yapacağız, her yıl sopa yiyip evimizin yolunumu tutacağız, insanın herhalde acayip mazoşist bir ruh halinin olması gerekiyor. Öyle bir şeyde yok, o halde ben diyorumki

Sizin ilan ettiğiniz bayramı ben kutlamam;

Sizin ilan ettiğiniz tatili de istemem;

Sizin ilan ettiğiniz yerde gidip gösteride, basın açıklaması da yapmam!

Peki ben ne yapacağım?

Ben önümüzdeki yıl işyerime gideceğim, sabah işyerimin meydanında “Hakkımız olan Hürriyeti kullanmamıza izin vermeyen Hükümetin ilan ettiği bayramı kutlamıyorum, bugün benim için emekçilerin utanç günüdür. Bayramımızı dilediğimiz gibi kutlamamıza izin vermeyip her yıl bize şiddet uygulayan hükümet insan haklarını ihlal etmektedir.” Yazılı pankartı asacağım ve rutin işlerimi yapacağım, eğer bu çağrımı duyurabilirsem, bu eylemi yapacak birilerini bulursam ne ala, yok bulamazsam da hiç değilse bu manyaklıktan biraz uzaklaşmış olurum.

Ben biliyorum ki onların utanmaları yok ama her şeyinde bir sonu ve bir hesap günü var.

Podcast also available on PocketCasts, SoundCloud, Spotify, Google Podcasts, Apple Podcasts, and RSS.

Yorum bırakın

  • AY YIKANIYOR SULARDA

    Ürkütmeden salkım söğütleri, Bir çocuk bisiklet sürüyor patikada. Yuvasına su taşıyan bir kırlangıcın Laciverdi kanatları değiyor Kumral saçlarına Az sonra Gökova’nın Kızılçam tepelerinden Kızarmış bir tandır ekmeği gibi, Ay süzülüyor. Şavkı yıkanıyor Azmak’ın suyunda Ve Bir garip şair; Usulca sokuluyor sazlıklara; Bir avuç buz gibi suyu çarpıyor Yüzüne -arka cebinde eski bir şiir defteri- Hayıt…

  • Sosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe

    CİHAN TUĞAL Bir yanda cinsel tacizciler, diktatörler, hırsızlar, milyarderler… Diğer yanda ezilen kesimlerin geniş bir cephesi. Çoğunluk, tercihini ikincisinden yana yaptı. Trump ve Amerikan sağı, Mamdani’yi New York belediye başkanlığına seçtirtmemek için Demokratik Partinin en kirli zenginleriyle birlikte aylardır uğraşıyorlar. İnanılmaz paralar döküldü. Çirkin iftira kampanyaları düzenlendi. Demokratların eski belediye başkanlarından Bloomberg, kesenin ağzını sonuna…

  • SEVGİLİM BEN ŞİMDİ

    Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz ‘’ Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz ‘’ Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye pencerede suya koyduğum devatabanı Hepten hüzünlü bu günlerde…