Osmanlıda afyon bağımlısı bir derviş, Ramazan’da aleni afyon alamayacağı için kara kara düşünmektedir. Sonra bir formül bulur. Üç parça afyon macunu alır, birini bir kat, ikincisini iki kat, üçüncüsünü üç kat kağıda sarar ve sahur vakti üç paketi de yutar. Tek kağıda sarılı afyon,sabahleyin midede açılır,kana karışır,derviş rahatlar.iki kat kağıda sarılı afyon öğleden sonraya kadar,üç kat kağıda sarılı afyon iftara yakın açılır,dolayısıyla da iftara kadar hiç afyon sıkıntısı çekmeden rahat rahat orucunu tutar.

Üçkağıtçılık lafzi olarak buradan memleket literatürüne dahil olmuştur denir. Hem orucunu tutmuştur, hem de afyonunu kimseye çaktırmadan almıştır. Türk Dil Kurumu, Üçkağıtçıyı ‘Üç kağıt oynatan kimse, yalancı, düzenci hilebaz kimse’ olarak tarifliyor

Benim çocukluğumda ise üçkağıtçı diye özellikle Lunaparkların etrafında üç kağıtla oynanan ‘Bul karayı, al parayı’ oyununu oynatan kimseler için söylenirdi. Bu kişiler ellerindeki iki kırmızı, bir siyah karttan siyahını bulana para vereceklerini söyleyerek bu oyunu oynatırlardı ve yanlarına gelen safları durmadan yolarlardı. Yakından bakıldığında bu kişinin el çabukluğu ile bu kağıtları gizlediği ve o yüzden siyah kağıdın bulunamadığı zannedilir ama biraz geriden bakıldığında bu işin yapılmasındaki esas marifetin yanında bulunan yancılar tarafında kotarıldığı çok rahatlıkla görülebilirdi.

Bu yancıların birkaç vazifesi vardı, birincisi bunlar danışıklı dövüşle parayı basarlar ve devamlı kazanırlar, bu keriz avlamanın birinci aşamasıdır, daha sonra oltaya takılan kerizlerin parayı bastıktan sonra kağıtları görememesi için orayı elleri ve sesleri ile karıştırırlardı, son olarak da dışarıdan gelen uyanıkları gördüklerinde hemen onları ortamdan uzaklaştırırlardı. Yani marifet kağıtları karıştıranın değil, yancılarındı.

15 Temmuz gecesi memleketimiz bir darbe girişimi gördü ve bunu epey ağır bir fatura ile bastırdı. Darbeden sonra bu girişime destek olan, bizzat içinde yer alan kişilerin tutuklanması ve tasfiyesi işine başlandı. İş artık o hale geldi ki, kim FETÖ’cü, kim değil karmakarışık hale geldi ve hemen herkes FETÖ’cülükle bir grup yancı tarafından suçlanmaya başlandı.

Hal böyle olunca bende düşünmeye başladım, ulan oğlum Suat biz acaba üçkağıdamı geliyoruz diye?

“Asker üniformasını ne şekilde üzerine giydiği belli olmayan bir grubun, devletine ve milletine karşı kalkışmasını, önce Allah, sonra milletimizin büyük dayanışması ve elbette ki o milletin lideri olarak Cumhurbaşkanımızın gerçekten Anayasada geçen şekli ve ruhuyla Başkomutanlığı en iyi şekilde temsili, akamete uğratmıştır. Cumhurbaşkanımızın verdiği bir talimatla bir yandan milletimiz bir yandan emniyet kuvvetimiz, bir yanda darbeci hainlere ayak uydurmayan ve asker üniformasını şerefle taşıyan askerimiz, her yerde canla başla çalışan kamu yöneticilerimiz devreye girdiler ve sabah mübarek ezan sesleri içerisinde bu girişim akamete uğradı.”

Bir dönemin İçişleri Bakanı ve Susurluk sürecinin baş zanlısı olan ve bir müddette hapiste yatan Mehmet Ağar, 15 Temmuz darbesinden sonraki bir demokrasi nöbetinde yaptığı konuşmada FETÖ örgütü için bunları söylüyordu.

Oysaki aynı Ağar 2007 seçimlerine gitmeden önce kurulan Demokrat Parti’de yanına danışman olarak bir dönem Gülen hareketinin gözdelerinden olan Nevval Sevindi’yi ‘ tavsiye’ üzerine danışman olarak almıştı ve o zaman tam seçime beş kala ‘önemli bir zat’ın tavsiyesi ile barajı geçtiklerini düşünüp Erkan Mumcu’nun ANAP’ı ile birleşmekten vazgeçmiş ve ağır bir yenilgi sonucu, hem kendinin, hem de merkez sağ siyasetin ömrünü bitirmişti.

Acaba ona o tavsiyeyi veren zat kimdi?

Galiba üç kağıda geliyoruz!

Ak Parti milletvekili Mehmet Metiner 13.08 2013 tarihinde ‘Fitneye Dikkat’ başlığı ile yazmış olduğu köşe yazısında şöyle söylüyordu.

“Bizim öğretimizde günahı faş etmek yoktur. Bizim inancımızda ayıbı ve eksiği örtmek vardır.

Dahası, bizim ahlak anlayışımızda bir diğer kardeşimizin eksiği ve noksanı üzerinden yükselmek yoktur. Tenkit/eleştiri lütufla yapılır. Hz. Hüseyin efendimize atfedilen bir anekdotta olduğu gibi.

Bir kişinin, yanlış abdest aldığını gören Hz. Hüseyin efendimiz o kişinin yanına edeple sokulur ve der ki: ‘Rica etsem abdest alırken dikkat eder misiniz: Acaba doğru alıyor muyum almıyor muyum?’

O kişi yanlışını o vesileyle öğrenir. Yöntemimiz böyle olmalı dostlar. Bizi yok etmek için pusuya yatmış düşmanlarımızın değirmenine su taşıyacak eleştirilerden kaçınmamız gerekir.” diye yazıyor, devamında araya nifaklar sokmayın, bozgunculuk bölücülük noktasında dikkatli olun diyerek adeta birilerine yalvarıyordu.

Yazıyı ise aynen şu şekilde bağlıyordu

“Kendi cemaat liderimize söylenmemesi gerektiğine inandığımız sözlerin, yapılmaması gerektiğine inandığımız eleştirilerin siyasi lidere de söylenmemesi ve yapılmaması gerektiğine inanmalıyız.

Bilesiniz ki ey dostlar, birbimize düşmanlık için dilini kullananlara kendi sayfalarımızı ve ekranlarımızı açarsak fitneye de sebebiyet vermiş oluruz.”

İsim vermeden seslendiği bu cemaatle kavgaya daha 4 ay vardı. 17 Aralık 2013’e doğru giderken acaba neyi görmüştü de, ortalığı karıştırmayın, gelin iktidarımızın kıymetini bilelim diyordu.

Aynı Metiner daha bundan bir müddet evvel şöyle diyordu “Cadı avı yapmıyoruz, birisi için FETÖ’cü deniyorsa delile gerek yoktur”

Evet birileri galiba bizi üçkağıda getiriyor!

25 Ağustos 2004 tarihli MGK toplantısından sonra alınan kararların ikinci maddesinde “ ‘ Türkiye’deki Nurculuk faaliyetleri ve Fethullah Gülen’ konusu gündeme gelmiş, yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konudaki tavsiye kararının Hükümete bildirilmesine karar verilmiştir.” deniyordu.

2007 – 2011 arası sürdürülen bütün davaların ortağı olan bu grupla ilgili bu belge basına düştüğünde Yalçın Akdoğan “Bu MGK kararı, yok hükmünde olmuştur. AK Parti, bununla ilgili hiçbir adım atmamıştır. Bunu çok net olarak ortaya koymak lazım” diyordu.

Kamuoyunun özellikle Kürt sorununun barış yoluyla çözümü için atılan en önemli adım olan Dolmabahçe Mutabakatı üzerinden o günkü en yetkili hükümet üyesi olarak tanıdığı Yalçın Akdoğan, 7 Haziran seçimlerinden sonra Ak Parti oy kaybedip çoğunluğu kaybettiğinde HDP’yi barış sürecini bozmakla suçluyor ve Dolmabahçe ile ilgili şunları söylüyordu.

“ Dolmabahçe’de okunan ortak metin falan değildi. Onlar Öcalan’ın çağrısını okudular, bende hükümetin duruşunu ifade ettim. Buna bir mutabakat değil, süreçte bir irade beyanı veya yol yürüme iradesi denebilir. Ortada muhtevası kabul edilmiş maddeler yoktu, siyasetin tartışılması gereken kavramları vardır.”

MGK kararı yok hükmünde, Dolmabahçe yok hükmünde acaba yakında 15 Temmuz darbesi de yok hükmünde der mi diye düşünmeden edemiyor insan;

Yok, yok kesin üç kağıda geliyoruz!

17-25 Aralık operasyonları ve sonrasındaki telefon dinlemeleri ve kasetler savaşı sürerken yavaş yavaşta 2014 yerel seçimlerine doğru ülke gidiyordu. Ankara Büyükşehir Belediye başkanı bir televizyon konuşmasında gözyaşları içinde aynen şunları söylüyordu.

“Dün bir Zaman Gazetesi ilavesini aldım. ‘ Ankara ‘da seçime doğru’ diye… ‘Başkent’in yeni ‘şehriemin’i kim olacak?’ yazıyor. Altında CHP adayı Mansur Yavaş, MHP adayı Mevlüt Karakaya ve BBP adayı Remzi Çayır var. 20 yıldan beri benle içtikleri su ayrı gitmeyen bu kardeşlerime ben ne yaptım? Hangi kötülüğü yaptım? Hangi kötü sözü söyledim? Hangisinin kalbini kırdım? İnsan vicdan eder ya böyle bir şey var mı? İnsanların gözleri böyle nasıl kör olabiliyor.”

Devamında da çocuklarının ve torunlarının o okullara nasıl gittiğini iftiharla anlatıyor ve diyordu ki

“Hizmet hareketine ben yıllarca yardım ettim. Her türlü fedakârlığı yaptım. Onlar istemediler ben teklif ettim. Çok değerli, çok samimi insanlar var içinde. Hele tabanı pırıl pırıl insanlar.”

FETÖ ile bağlantısını bu şekilde itiraf etmesinden bir, bir buçuk sene sonra Bülent Arınç ile girdiği polemikte Arınç ‘Ankara’yı nasıl parsel parsel sattığını’ söylüyordu ama gerisini getirmiyordu.

Yoksa ona da bu hizmetleri üç harflileri kullanarak mı yaptırmışlardı, şu günlerde ekran ekran bir telaş içinde üç harflileri ve FETÖ’yü anlatıyorda!

Tamam anladım, birileri bizi üç kağıda getiriyor onu anladım iyi de kim bunlar!

Reşat Petek, Ak Parti Burdur milletvekili,  Meclis Anayasa komisyonu başkanıdır. Kendisini kamuoyu daha çok Ergenekon yargılamaları sırasında canhıraş bu davaları savunmalarından hatırlıyor. Ergenekon, Balyoz, Kafes eylem planı vs. bütün bu davalarda FETÖ yapılanmasının davayı sulandırıp, sahte delillerle masum insanları da suçladığı ayan beyan ortaya çıktığı günlerde tahliye başladığında, 4 Ağustos 2013’te BBC Türkçe kanalına verdiği röportajda ve diğer beyanlarında, ”Sanık ve savunma haklarının korunduğunu” gözlemlediğini aktarıyor “Mahkemelerin Silivri’de olmasının, mahkeme salonunun cezaevi yerleşkesi içinde olmasının, adil yargılamaya imkan vermediği iddialarına katılmıyorum. İddia ve savunmaların dijital kayda alındığı, açık ve aleni bir yargılama olduğunu düşünüyorum.” diyordu.

Reşat Petek, Mecliste 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması yani bir zamanlar canhıraş savunduğu FETÖ araştırması için kurulan komisyonun başkanlığına getirilmiştir.

Buldum kesinlikle bizi üçkağıda getiriyorlar!

Bir zamanlar Ergenekon soruşturmaları sırasında FETÖ’cü emniyet mensuplarının getirdiği bilgilerle kitap yazıp milletvekili olanlar, ikbal kazananlar şu anda FETÖ avcılığı yapıyorlar.

Fethullah Gülen için şiir yazanlar, Kaynanaları, Kayınpederleri FETÖ’cülerin kurumlarından maaş alanlar, orada burada niye FETÖ’cü atılmadı diye tetikçilik yapıyorlar.

Bu örnekleri yaz yaz bitmez, onlardan bir sürü var.

Bu arada her zamanki gibi işler yine tersine dönüyor ve Barış için imza atan hocalardan, hava kirliliğine dikkat çeken, GDO’lu ürünlerle ilgili raporlar veren akademisyenler işlerinden atılıyor, FETÖ ile uzaktan yakından ilgisi olmayanlar hakkında işlemler yapılabiliyor. Türkiye’nin önemli yazarları, düşünürleri, dilbilimcileri tutuklanıyorlar.

Buldum bu üçkağıtçıları, onlar bir zamanlar bu ülkede bul karayı al parayı oynatanların yanındaydılar, şimdi onlara ikbal başka yerde görünüyor, orada yer alıyorlar.

Şu anda bu yancılara göz yumanlar unutmasın ki, yarın işler döndüğünde önce size saldıracaklar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Podcast also available on PocketCasts, SoundCloud, Spotify, Google Podcasts, Apple Podcasts, and RSS.

Yorum bırakın

  • AY YIKANIYOR SULARDA

    Ürkütmeden salkım söğütleri, Bir çocuk bisiklet sürüyor patikada. Yuvasına su taşıyan bir kırlangıcın Laciverdi kanatları değiyor Kumral saçlarına Az sonra Gökova’nın Kızılçam tepelerinden Kızarmış bir tandır ekmeği gibi, Ay süzülüyor. Şavkı yıkanıyor Azmak’ın suyunda Ve Bir garip şair; Usulca sokuluyor sazlıklara; Bir avuç buz gibi suyu çarpıyor Yüzüne -arka cebinde eski bir şiir defteri- Hayıt…

  • Sosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe

    CİHAN TUĞAL Bir yanda cinsel tacizciler, diktatörler, hırsızlar, milyarderler… Diğer yanda ezilen kesimlerin geniş bir cephesi. Çoğunluk, tercihini ikincisinden yana yaptı. Trump ve Amerikan sağı, Mamdani’yi New York belediye başkanlığına seçtirtmemek için Demokratik Partinin en kirli zenginleriyle birlikte aylardır uğraşıyorlar. İnanılmaz paralar döküldü. Çirkin iftira kampanyaları düzenlendi. Demokratların eski belediye başkanlarından Bloomberg, kesenin ağzını sonuna…

  • SEVGİLİM BEN ŞİMDİ

    Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz ‘’ Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz ‘’ Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye pencerede suya koyduğum devatabanı Hepten hüzünlü bu günlerde…