Ben bu şehri tanımıyorum,
Bu sokakları, bu caddeleri, bu semtleri tanımıyorum
Her gün kasvet içindeki bu şehrin hiçbir yerini bilmiyorum,
Erguvanların ve aşkın yok olduğu
Ve bin yılık büyüsünü bozduğumuz bu şehri ben tanımıyorum
Bizansın dilencileri, Osmanlının baldırı çıplakları bu kentte saklanırdı,
Haramzadeleri, eşkiyaları ağırladı bu şehir
Nelere göğüs germedi ki,
Ve ben artık bu şehri tanımıyorum
Hamalların, Patrona Halillerin şehri,
lalerin, güllerin şehri
Bu şehir beyler, efendiler ağırladı
Bu şehir leydiler, hanımefendiler ağırladı,
Bu şehir hanedanlar yaşattı
Ve bu şehir,
Hangi barbarları ağırlamadı ki, hangi katilleri bağrına basmadı ki
Ve ben bu şehri tanımıyorum;
Nasıl aşağılık pazarlıklar yapılırdı kaldırımlarında,
Ve ne sevaplar işlenirdi caddelerinde;
Şimdi günahında, sevabında hiçbir anlamı kalmadı, bu lekeli şehirde
Her yeri çimento kokusu sardı ve insanlar sadece para yiyor bu şehirde,
Kadehlerde rezidanslar içiliyor,
Demek ki boşuna çekilmiş onca çile
Büyük ve soylu Süleymaniye utanıyor, bu heyulalar şehrinden,
Kabristanda artık mezarlık servisi yetişmiyor,
İnsanlar sokaklarda birbirlerinin leşlerini tüketiyor,
İnsanların emekleri tüketiliyor, canları pahasına
Ve ben bu şehri tanımıyorum;
Artık bu şehirde güneş doğmuyor,
Hiç yaz gelmiyor, kış kapıdan girmiyor
İnsanlar beton hapishanelerin pencerelerinden birbirlerine bakıyor hasetle
Keşke onun tımarhanesini ben satın alsaydım diyorlar
Ve ben bu şehri tanımıyorum;
Akıllının tutsak, namuslunun sürgün olduğu bu şehri ben artık bilmiyorum.
Aşıkları el ele gezemiyorlar, camileri müminleri ağırlamıyor
Bu şehirde her an zehir tüketiyoruz
ve ben bu şehri artık tanımıyorum;
Gökyüzü gri, denizi gri ve ağaçları gri
Şehrin en sevdiği renk gri ve giderek kaplıyor hepimizi
Gri yiyor, gri içiyoruz
Ve üstümüze gri esvaplar giyiyoruz
Ve ben bu şehri tanımıyorum;
Ve ben bu şehirde artık ölmek bile istemiyorum




Yorum bırakın