Kemal Hastanenin otoparkından, asansörle yukarı çıkarken aslında çok düşünceliydi. Ertesi gün önemli bir operasyona girecekti ve son derece riskli bir operasyondu. Masada kalabilirdi, kısmi veya daimi bir felç gelebilirdi veya kurtulabilirdi. Aslında birkaç ay öncesine kadar, aklının köşesinden geçmeyen şeyler yaşıyordu son zamanlarda, her şey bir akşam evde yaşadığı bir baş dönmesiyle ortaya çıkmıştı ve o günden sonra sık sık dengesini kaybetmeye başlamıştı ve baş dönmesi olayları giderek sıklaşmıştı.

En sonunda dayanamayıp, Yeğeni Fevzi’yi aramıştı. Telefonda kendisini dinleyen yeğeni

“Telefonda ne söylesem yalan olur, buraya gel de bakalım, seni bir check up’tan geçirelim, o zaman anlarız.” demişti.

Buna rağmen gitmemişti, aslında birazda korkuyordu galiba,işlerine bütün hızıyla dalmıştı, o günlerde pek bir problem görünmüyordu, Bir sabah ofisinde çalışırken, sekreteri yeğeninin geldiğini söylemişti.

  • Ne duruyorsunuz, hemen içeri alın dedi.

Fevzi içeri girdi, sarmaş dolaş oldular, epey zamandır yüz yüze görüşmemişlerdi. Çay söyledi, karşılıklı olarak çaylarını yudumlarken,

“Ben buraya niye geldim biliyormusun amca?” dedi Fevzi

“Bilmiyorum ama çok iyi ettin ne zamandır görüşmüyorduk.”

“Seni hastaneye götürmeye geldim, geçen gün konuştuğumuzdan beri bekliyorum geleceksin diye, bir türlü gelmedin ben de dün gece nöbetteydim, nöbetten çıktım, sana geldim hastaneye götürmeye”

“Oğlum bir şeyim yok ya, boşuna zahmet etmİşsin, oturup biraz hasret giderelim, bu da bize bahane olmuş olur.”

“Amca, bak çok yorgunum canımı sıkma hadi gidiyoruz, yoksa kafam sana takılı kalacak, inşallah bir şeyin yoktur, nasılsa tahlillerde çıkar, hiç değilse daha rahat oluruz.” dedi, kaşlarını çatarak.

“Sen ciddisin galiba!”

Sonra hastaneye gidiş, yapılan tetkikler ve yeğeninin kendisine beyninde bir tümörün varlığını söylemesi… Neticede karar kılınan ameliyat, sonu belirsiz bir yolculuk…

Fevzi büyük bir hastaneler zincirinde çalışıyordu ve ameliyatı da bu hastanede olacaktı, Operasyonu yapacak olan doktor, yeğeninin kankası gibiydi ve Fevzi onun için “Orhan dünya çapında bir operatördür, merak etme” demişti.

Bütün bunları düşünürken, hastanenin giriş katına gelmiş,arkadaşı kendisini asansörün kapısında karşılamıştı, giriş kaydını yaptıktan sonra görevliler Kemal’i odasına çıkardı, çok güzel bir oda her türlü ihtiyacını gören bir sistem, 5 yıldızlı otel kıvamında, görevliler, hemşireler son derece kibar ve güzeller…

Çok büyük bir ihtimam gösteriliyordu. Akşama kadar tahliller yapıldı, her türlü hazırlık tamamlanmış ertesi gün operasyon için her şey hazırdı. Gece son bir kez Fevzi yanına uğradı, bir ihtiyacı olup olmadığını sordu, biraz moral verdi ve gitti.

Kemal biraz televizyon seyretti, dizüstü bilgisayarını açtı,gelen mesajlarına baktı, sonra kalktı, yekpare olan balkon penceresinin önüne gitti, dışarı baktı. Gece İstanbul ışıl ışıldı, şehrin ışıkları uzaktan denize doğru vuruyordu. Bu hayatında ikinci sefer hastaneye yatışıydı, ilkinde yaşı daha 15-16 civarındaydı. Samatya Devlet hastanesine yatmıştı, Rahmetli babası kendisini nasıl yaptıysa o hastaneye yatırmıştı, böbreklerinden rahatsızlanmıştı, Nefrit teşhisi koymuşlardı, doktor tedaviye ve bakıma ihtiyacı olduğunu söyleyince, babası nasıl yapmışsa yapmış, milletin aylarca sıra beklediği hastaneye yatırmıştı. O zaman ki adıyla Bevliye servisinde 4 yatak karşı tarafta, 4 yatak kendisinin bulunduğu tarafta, 8 kişilik bir koğuştu.  Denize bakan kısımda Haydar amca yatıyordu. 75 yaşında prostat ameliyatı olmuş, geceleri ağrılarından inim inim inliyor, gündüz gaza geliyor, koğuştaki gençlere fırça atıyordu.

“Sizde gençmisiniz oğlum, ben sizin gibiyken Biranın kapağını dişimle açardım, açacak neymiş. Mahallede şöyle bir gezdim mi, bütün kızların dizleri titrerdi, bana hayranlıkla bakarlardı.”

Yanında karısı kafasında bir tülbent, mahcup bir şekilde oturur,hiç sesini çıkarmazdı, gece olunca koridorda bir kanepeye kıvrılıp uyumaya çalışırdı, Haydar amca ağrıları arttığı zaman hiç rahatlık vermezdi. “Hatice neredesin kız, ölüyorum yetiş.” Kadın gelir, hiç sesini çıkarmadan ne yapması gerekiyorsa yapar ya da nöbetçi hemşireyi çağırırdı.

Solundaki yatakta genç bir makine mühendisi vardı, İstanbul Teknik Üniversitesi mezunuydu. Böbreğinin birini almışlardı, çok idealist bir adamdı. Ameliyattan önce Güneydoğu’da Urfa’da toprak reformu konularında çalışmış, zaten o günlerde bir böbreği iş görmez hale gelmişti. Ağrısı son haddine gelmeden doktora gitmemişti, artık son evrede gitmişti ama sonuç ortadaydı. Kendileri  de Urfa’lı olduğundan dolayı, babasıyla çok güzel sohbetler yapıyorlardı.

Kemal bütün bunları düşünürken bir anda yüzü aydınlandı,gülmeye başladı. Tokatlı Mehmet geldi aklına, sağlık memuru Mehmet, onu ilk gördüğü anda üst üste konmuş iki tane patates görmüştü sanki… Biri çok büyük,biri nispeten daha küçük ama yinede kocaman yusyuvarlak bir kafa, gözler sanki sonradan monte edilmiş gibi duruyordu, yuvarlak ve kocaman.

“Geçmiş olsun ağabey, bir ihtiyacunuz var mı?” diye soran,Panda kıvamında bir adam, Kemal görünce bir pıskırdığını, gülmemeye çalışmasına rağmen bir ara kahkahayı koy verdiğini, Rahmetlinin ne oluyor Kemal der gibi,kaşlarını çatarak baktığını hatırladı.

“Şu anda bir ihtiyacımız yok sağol, bir şey olursa söyleriz.”

“Ben bu hafta bu serviste görevliyim ne ihtiyacınız olursa söyleyin, hepsini hallederim Elhamdülillah”

“Tabii ki kardeşim” demişti babası, cebinden çıkardığı bir beş lirayı, önlük cebinden içeri sokmuştu.

Mehmet parayı da alınca “Sen yeter ki emret ağabey” demişti. “24 saat hizmetinizdeyim.” Odadan çıkınca babasına  “niçin o kadar para verdin?” diye sorduğunda “Oğlum buralarda doktor tanıdığın olacağına bunlardan olsun” demişti.

Sonraki günler devamlı etrafında görüyordu Mehmet’i her şeyine koşuyordu, gece gündüz o gövdeden beklenmeyecek bir çeviklikle, herhalde babası arada bir, bir şeyler indiriyordu Mehmet’e, askerliğini sıhhiye olarak yapmıştı Mehmet, hasbelkader işte oradan kalmıştı mesleği, teskereden sonra Sağlık Bakanlığına müracaat etmişti, kadroya almışlardı, yaklaşık 20 yıldır bu hastanedeydi,

“Siz nerelisiniz?” diye sormuştu, bir defasında

“Biz Urfalıyız Mehmet Abi”

“Bende çok şükür Tokatluyum” demişti.

Bazen gelirdi, hastaları, hemşireleri, doktorları çekiştirirdi, bir yandan da çalışırdı. Bir Türkan hemşire vardı, Mehmet’ten çok gıcık olurdu, “Bu herif sürekli hastaları soyuyor” derdi. Mehmet’te çok korkuyordu ondan “Mehmet” diye bağırdığında eli ayağı birbirine giriyordu,bembeyaz oluyordu.

“Emret Türkan hanum” diyordu. İşi bitip gidince de, başlıyordu çekiştirmeye,

“Bu var ya bu, ne fettan bir karıdır biliyonmu deliğanlu, kırmadığı funduk kalmamuştur.”

Bir seferinde dayanamayıp sormuştu Kemal,

 “Sen gördün mü abi, nereden biliyorsun?”

“Görmedim emme, şu güzelliğe baksana böyleleri heç rahat dururmu? Neyse ben dışarıda sorutuyorum, bir ihtiyacın olursa seslen gelürüm”

Kemal’in morali yerine gelmişti. O insanlarla geçirdiği bir haftada hastanademiydi, tiyatrodamıydı belli değildi, acılarına rağmen ne kadar eğlendiğini hatırladı. Ne kadar sahici insanlardı onlar, her şeyi ne kadar ulu orta doğal yaşıyorlardı. Oysa şimdilerde böylemiydi, kapısını sadece robot gibi görevliler çalıyordu.

Ertesi sabah sedyeye yatırıp götürürlerken temizlik yapan bir hademe gördü. Şöyle bir baktı gözlerine inanamadı. Sanki Mehmet karşısında duruyordu, üst üste konmuş iki patates!..

 Görevliye

“Temizlik yapan arkadaşı çağırırmısınız” dedi.

Çağırdılar, adam sedyenin başına geldi

“Sen Tokatlımısın?” diye sordu

“Evet ağabey Tokatluyum, nerden bildün?”

Kemal ameliyata giderken katıla katıla gülüyordu…

Podcast also available on PocketCasts, SoundCloud, Spotify, Google Podcasts, Apple Podcasts, and RSS.

Yorum bırakın

  • AY YIKANIYOR SULARDA

    Ürkütmeden salkım söğütleri, Bir çocuk bisiklet sürüyor patikada. Yuvasına su taşıyan bir kırlangıcın Laciverdi kanatları değiyor Kumral saçlarına Az sonra Gökova’nın Kızılçam tepelerinden Kızarmış bir tandır ekmeği gibi, Ay süzülüyor. Şavkı yıkanıyor Azmak’ın suyunda Ve Bir garip şair; Usulca sokuluyor sazlıklara; Bir avuç buz gibi suyu çarpıyor Yüzüne -arka cebinde eski bir şiir defteri- Hayıt…

  • Sosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe

    CİHAN TUĞAL Bir yanda cinsel tacizciler, diktatörler, hırsızlar, milyarderler… Diğer yanda ezilen kesimlerin geniş bir cephesi. Çoğunluk, tercihini ikincisinden yana yaptı. Trump ve Amerikan sağı, Mamdani’yi New York belediye başkanlığına seçtirtmemek için Demokratik Partinin en kirli zenginleriyle birlikte aylardır uğraşıyorlar. İnanılmaz paralar döküldü. Çirkin iftira kampanyaları düzenlendi. Demokratların eski belediye başkanlarından Bloomberg, kesenin ağzını sonuna…

  • SEVGİLİM BEN ŞİMDİ

    Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz ‘’ Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz ‘’ Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye pencerede suya koyduğum devatabanı Hepten hüzünlü bu günlerde…