Alaadin Keykubad’dan – Mustafa Kemal’e ; Celaleddin Harzemşah’dan – Enver Paşa’ya

Anadolu Selçuklu Devleti 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından kurulmuştu. En iyi dönemini ise Alaaddin Keykubad’ın tahta oturduğu 1220 ile 1237 yılları arasında yaşamıştır. Oğuz boylarına Anadolu’nun kapılarını ardına kadar açmış, burayı onlara yurt yapan kişi olmuştur. Önemli bir devlet ve siyaset adamı olarak tarihteki yerini almıştır. Oğlu 2. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Veziri Sadettin Köpek tarafından katledilince Anadolu Selçukluları yıkılış sürecine girmiştir. Önce devletin zulmüne karşı, Babailer İsyanı, ardından 1240 yılında Kösedağ’da Moğollara yenilgi sonucu Anadolu tam bir fetret dönemine girmiştir…!

Harzemşahlar 1077 yılında kurulmasına rağmen asıl yarı bağımsızlığını Atsız döneminde 1128 yılında almıştır. Aral gölünden, Basra Körfezine; Semerkant’tan, Tebriz’e kadar olan bir bölge içinde hâkimiyetini sürdürmüştür. Son sultanı Celaleddin Harzemşah olmuştur. Çok önemli bir savaşçı olarak tarihe geçen Celaleddin, o tarihe kadar hiç mağlup olmamış Moğol ordularını, birkaç sefer mağlup etmeyi başarmıştır.

Alaaddin Keykubad ve Celaleddin Harzemşah gibi iki önemli lider tarihin önemli bir noktasında karşı karşıya gelmiştir. Harzemşahların hemen doğusunda Moğollar hemen her yerde korkuyla anılmaya başlamışlardı. Müslümanların Kıyamet öncesinde ortaya çıkacağına inandıkları Deccal’in yardımcıları olan Yecüc ve Mecüc’ün Moğollar olduklarına bütün İslam dünyası inanır olmuştu.

İşte tam bu dönemde 1228 yılında Celaleddin, Eyyûbîlerin idareleri altındaki  Ahlat şehrini kuşatma altına aldı. Abbasi halifesi el-Mustansır ve Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad, Celaleddin’i kuşatmadan vazgeçirmeye çalışmalarına rağmen Celaleddin onları dinlemedi ve kuşatmaya devam etti.14 Nisan 1230’da Ahlat şehrini eline geçirdi. Bu başarıdan cesaret alan Celaleddin, Hamedana gönderdiği bir fetihnamede Suriye ve Anadolu’nun tamamını alacağını söyledi.

Alaaddin, daha önce defalarca haber göndermesine ve esas tehlikenin doğuda olduğunu beraberce işbirliği yaparak onlara karşı mücadele edilmesi gerektiğini söylemesine rağmen Celaleddin yönünü Anadolu ve Suriye topraklarına çevirmişti.

Sonunda iki ordu Yassıçemen’de Ağustos 1230 yılında karşı karşıya geldiler ve Harzemşahlar bu savaşta yenildi. Celaleddin savaş sonrası kaçarken bir eşkıya tarafından öldürüldü. Artık Selçukluyla, Moğollar komşu olmuşlardı.

Nitekim bu olayın üstünden 10 yıl geçmişti ki Moğollarla 1240 yılında, Kösedağ’da yapılan savaşta Anadolu Selçukluları yenilmiş ve Anadolu uzun yıllar kargaşa içine düşmüştür. Moğolların yaptıkları seferlerde taş üstünde taş kalmamıştır. Bağdat’ın ünlü kütüphanesi yakılıp yıkılmıştır. Medeniyete verdikşeri zarar çok büyüktür.

Acaba bunun tam tersi olsaydı, yani Alaaddin ile Celaleddin birlikte Moğol tehlikesine karşı savaşsaydılar, medeniyet o kadar büyük bir darbe alırmıydı?

 Tarih nasıl bir seyirde akardı?

Buradan şöyle bir çıkarımda yapabiliriz. Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa Osmanlı’nın son döneminin en parlak askerlerinden ikisiydi. Enver Paşa korkusuz, gözü pek ve hesapsızdı. Arkadaşlarıyla beraber imparatorluğu soktuğu 1. Emperyalist paylaşım savaşının sonunda bu karar, imparatorluğun sonunu getirmişti. Buna karşılık, Mustafa Kemal Paşa, düşünerek, tartarak, hesaplayarak yıkılmış bir imparatorluğun üstüne Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma başarısını göstermişti. Sanki Alaadin Keykubad, Mustafa Kemal’de; Celaleddin Harzemşah’da, Enver Paşa’da yeniden canlanmıştı.

Durumdan Vazife Çıkarmak, Demokratik Türkiye’yi Kurmak İçin Fırsat

Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında Osmanlı imparatorluğunun küllerinden Kurtuluş Savaşı vererek doğdu. Tanzimat fermanından itibaren yani 1839’dan itibaren devletin nasıl yeniden ihya olabileceği, ıslah edilebileceği konusunda mücadele etti durdu. Özellikle Türkçüler devletin bekası konusunda çok mücadele ettiler. 1. Dünya savaşı sonrası İttihat ve Terakki’nin son kaleye kadar küçülttüğü coğrafyadan nasıl bir devlet yaratılacağı ve bu devletin bekası meselesi en büyük kaygı ve travma olarak Genç Cumhuriyetin en büyük derdi oldu. Bu yüzden çok büyük yanlışlar da yapıldı. Ama bunun en büyük nedeni son kalemiz olan “Anadolu Çadırı”nı kaybetmek korkusuydu.

1920 yılında Fransız mandası olarak kurulan Suriye, İngiltere ile Fransa’nın yaptığı  Sykes-Picot Anlaşması’ıyla oluşmuş bir ülkedir Tıpkı Irak, Ürdün, Suudi Arabistan gibi, sınırları cetvelle çizilmiştir. 1946 yılında Fransızların çıkarılmasıyla Suriye Cumhuriyeti kuruldu ama bugünkü Suriye’yi oluşturan 1963 yılında yönetimi bir darbeyle alan Baas’çılar olmuştur. Özellikle 1970 yılında yönetimi tamamen ele alan Hafız Esad bugünü oluşturan ana unsur olmuştur. Yönetimi boyunca Türkiye’nin PKK ile olan mücadelesine karşı örgütü destekleyerek ve ona kucak açarak Türkiye ile olan ilişkilerinde hep gerginlik politikası oluşturmuş ve örgütü bir tehdit unsuru olarak kullanmıştır.

Bu tarihler boyunca Mısır, Irak, Suriye ve Ürdün gibi ülkeler İsrail’e karşı ortak bir tutum takınırken Türkiye ise İsrail ile iyi ilişkiler içerisindeydi ve NATO üyeliği gereği ABD ve müttefiki olan İsrail ile ortak tatbikatlar bile yapıyordu.

1980’lere kadar hep savunma durumunda kalan İsrail, Mısır Devlet başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında 1978’de imzalanan Camp David antlaşması ile bu ittifakın en önemli parçasını koparıyordu ve artık savunmadan çıkarak saldıran taraf olmaya başlıyordu. İşte tam burada kritik iki gelişme yaşanıyordu. İlki Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgali, ikincisi ise İran İslam Devrimi…

Afganistan işgali Sovyetler Birliğinde sonun başlangıcını oluştururken, İran İslam Devriminin gelmesi ise bölgede Şii bir güç yükselmesine yol açıyordu.

Türkiye ise bu süreçte Suriye’ye karşı özellikle 1982 yılında başkaldıran ve büyük bir katliama tabi tutulan Müslüman Kardeşlerin Suriye örgütü elemanlarını destekleyecekti.

Diğer tarafta ise bu Şii korkusu sonucu, İran ve Irak bir savaşa tutuşturuluyordu. Irak’ı destekleyenler,  bütün körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’dı.

Bu arada İsrail giderek topraklarını büyütüyor ve Filistinlileri bir yandan sürerek, bir yandan öldürerek, bir yandan da topraklarına el koyarak yok ediyordu. Bölge ise tam bir mezhep çatışması içindeydi.

Filistin direnişinin çok uzun süre sembolü ve başat ismi Filistin Kurtuluş Örgütü ve Yaser Arafat olmuştu. 1987 yılında başlayan ve Filistin direnişinin en önemli olaylarından biri olan 1. İntifada döneminde kurulan Hamas, direnişin yarılmasına yol açıyordu ve süreç içinde iki ayrı bölgenin iki ayrı gücü çıkıyordu. Bir yanda Mahmut Abbas liderliğinde FKÖ, öbür yanda Gazze Şeridinde Hamas. Yıllar içerisinde İsrail sürekli toprak iltihakları yapıyordu.

2011 yılının Mart ayında Arap Baharından etkilenen ülkelerden biri de Suriye olmuştu ve yapılan gösteriler çok sert bir şekilde bastırılmıştı. İşte bu olayın ardından Suriye’de iç savaş başlamıştı. Özellikle Irak’tan ve Türkiye’den Suriye’ye geçen Fundemantalist güçler (Işid, HTŞ, Bedir Tugayları gibi güçler ) ve Türkiye ve ABD’nin yetiştirip eğittiği ÖSO gibi unsurlar Suriye iç savaşını körüklüyordu. Suriye’nin rejim değiştireceğinin düşünüldüğü o günlerde Suriye Rejiminin imdadına önce Hizbullah, sonra İran koşuyordu. Bu müdahale vaziyeti biraz dengelerken, bir süre sonra Beşar Esad’ın Rusya’yı ülkesine davet etmesiyle dengeler Suriye’nin lehine dönmeye başlıyordu.

Suriye Kürtleri de tarihlerinde ilk kez topluluk olarak kendi öz güçlerini topluyor ve SDG adıyla sahneye çıkıyorlardı. Onları destekleyen ise özellikle Kobani savunmasıyla başlayan dönemde ABD ve AB idi.

Bu denge böyle devam ederken Rusya’nın Ukrayna savaşını başlatması ile birlikte denge değişmeye başlıyordu. Rusya bütün dikkatini ve güçlerini Ukrayna cephesine çeviriyordu. Ardından İsrail ve ABD’nin İran’a karşı ortak eylemleri başlıyor ve İran’da kendi içindeki isyanlar ve eylemler de İran’ın bölgedeki etkisini yitirmesine y. Ol açıyordu.

İşte tam bu günlerde 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas, Aksa Tufanı saldırısını yapıyordu. Dünya kamuoyuna Filistinliler büyük bir sivil katliam yaptı olarak sunulan görüntüler sonucunda İsrail Gazze şeridinde tam anlamıyla bir yerinden etme ve soykırıma başlıyordu. Bu operasyon sırasında Gazze’ye destek veren Hizbullah güçlerine de büyük bir darbe vuruyorlardı.

İşte bütün bu gelişmeler sonucunda Suriye bütün savunma gücünü kaybediyor ve HTŞ güçleri bir hafta içinde Halep’ten Şam’a yürüyerek rejimi deviriyorlardı.

Zurnanın Zırt Dediği Yer

İşte Türkiye için sıkıntılı nokta tam da burada başlıyordu. “Günümüzün Moğolları”, olan Siyonist İsrail Lübnan’ı da aşarak Suriye’de komşumuz olarak boy gösteriyordu ve asıl tehlikeli nokta Siyonistler bölgedeki Kürt güçlerine ve özellikle de Seküler bir kuvvet olan SDG ve PKK güçlerine göz kırpmaya başlıyorlardı. İşte bu gelişme Türkiye için bir beka sorunuydu.

Devlet Bahçeli 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM açılışında önce DEM Partili Milletvekilleriyle tokalaşıyor ve ardından yaptığı açıklama da “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım,” diyordu.

Daha sonra ise yine mecliste Abdullah Öcalan’a Umut hakkından ve gelip mecliste konuşma yapmasından bahsediyordu. İşte o günden sonra Türkiye’de Barış konuşulmaya başlandı ve TBMM içinde bir komisyon kurularak arayışlara başlandı.

Alaaddin Keykubad’dan bu yana beka sorunu hiç bitmedi. Bugün geldiğimiz noktada ülkede yaşayan bütün unsurların, toplulukların eşit olarak temsil edileceği ve herkesin anayasal vatandaşlık bağıyla bağlanacağı demokratik bir cumhuriyetin kurulması şart hale gelmiştir. İşte o zaman hep birlikte huzur, özgür ve adil bir ülkede yaşamanın keyfini çıkarır ve hiç kimseye de bunu çiğnetmeyiz. Bu aynı zamanda bölge ülkeleri içinde bir örnek vazifesini görecektir.

Tarih ilmi öğrenmek ve hatalarımızı tekrar etmemek için var.

İbni Haldun’u rahmet ve saygıyla anıyorum.

Podcast also available on PocketCasts, SoundCloud, Spotify, Google Podcasts, Apple Podcasts, and RSS.

Yorum bırakın

  • UYAN

    UYAN

    Hadi uyanGün ışığı çilemeye başladı başucundaDenizler bir mavilik edindi gündenSeher yeline uyup kuşlar tüneğinden uçtuBu türküyü dinlemeyecek misin? Hadi uyanAydınlığa çık da çil gözlerin ışısınİlkyazlar sıcağı biriksin yüreğineYoksul olsan da uyanGarip olsan da uyanMadem ki güzelsin,güzeli yaşatmak içinMadem ki iyisin,iyiyi yaşatmak içinMadem ki umutlusun,umudu yaşatmak içinHadi uyanDenizi dinle, yaşamak desinToprağı dinle,barışmak desinGöğü dinle,sevişmek desinBir plak…

  • SELÇUKLULARDAN GÜNÜMÜZE ANADOLU ÇADIRI (BEKA SORUNU)

    Alaadin Keykubad’dan – Mustafa Kemal’e ; Celaleddin Harzemşah’dan – Enver Paşa’ya Anadolu Selçuklu Devleti 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından kurulmuştu. En iyi dönemini ise Alaaddin Keykubad’ın tahta oturduğu 1220 ile 1237 yılları arasında yaşamıştır. Oğuz boylarına Anadolu’nun kapılarını ardına kadar açmış, burayı onlara yurt yapan kişi olmuştur. Önemli bir devlet ve siyaset adamı olarak…

  • ACIYOR

    ACIYOR

    Mutsuzluktan söz etmek istiyorumDikey ve yatay mutsuzluktanMükemmel mutsuzluğundan insan soyununsevgim acıyor Biz giz dolu bir şey yaşadıkonlar da orada yaşadılarBir dağın çarpıklığınıbir sevinç sanarak En başta mutsuzluk elbetKasaba meyhanesi gibiKahkahası gün ışığına vurup daötede beride yansımayanYani birinin solgun bir gülden kaptığı frengiÖbürünün bir kadından aldığı veremBütün işhanlarının tarihçesiBütün söz vermelerin tarihçesisevgim acıyor Yazık sevgime diyor birisiGüzel…