MEÇHUL ÖĞRENCİ ANITI
Battal Mehetoğlu, 14 Aralık 1969’da o zamanki adıyla Yıldız Devlet Mimarlık, Mühendislik Akademisi, Makine Mühendisliğinde okurken, komünist olduğu gerekçesi ile bir grup tarafından vurularak öldürülür. Babası at arabacısıdır. Kürt olan anası Battal öldüğünde sırtındaki çarşafı çıkararak, cenazede bir konuşma yapmıştır.
“Hepiniz benim çocuğumsunuz. Ama şunu bilin ki benim oğlumun katili kazan kafalı başbakandır. Er veya geç bunun hesabını verecektir.”
Anadili Kürtçe olmasına karşın konuşmasını o kırık şivesiyle de olsa, Türkçe yapıyordu, İnsaf Ana; Muhabir sorar; “İnsaf Ana! Bunları sen bilerek mi söylüyorsun yoksa birileri mi söyletti? Ve neden Kürtçe konuşmuyorsun?” İnsaf Ana, evladı öldürülen bütün anaların sesi olur o anda;
“ Benim içim yanıyor çocuklar. Kürtçe söylesem kim ne anlayacak? O kazan kafalı duysun diye Türkçe söylüyorum. Çocuğumun katili odur… Ah! Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler…”
‘O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler’
Ece Ayhan şiirin sonunu;
‘Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek’, diye bitirir.
Gencecik yaşında kendini evinin balkonundan atıp intihar eden şair dostu Nilgün Marmara’nın, cenaze töreninde, Ece Ayhan, Nilgün Marmara’nın annesinin yanına sokulup ‘tuhaf’ bir soru sorar: “Nilgün’ün okul numarası kaçtı?”Annesi yanıtlar: “128”… Nilgün Marmara’yı çok seven, Ece Ayhan için gerçek bir yıkım olan bu intihar, ölümsüz bir dizeye dönüşür. Çünkü Nilgün Marmara’nın gömüleceği mezarın, mezarlıktaki numarası da 128’dir. İntihar ettiğinde sadece 29 yaşındadır.Ece Ayhan Meçhul öğrenci anıtında birkaç tane hüzünlü hikayeyi kendi üslubunda bir araya getirerek, devlet dersinde öldürülen çocuklarımızı ne güzel ve ne hüzünlü anlatmıştır.
Gerçekten de
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu, Maveraünnehir’in nereye döküldüğüydü!
Çünkü Ece Ayhan’ın yazdığı o anıt şiir, bugün talim terbiye kurulu tarafından sakıncalı görülmüş sansürlenmiştir!
SANCI

Yusuf İmamoğlu, faşist ve Amerikan işbirlikçiliği gibi suçlardan ve komprador savunuculuğu yaptığı gerekçesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde vurulur ve öldürülür, bu işbirlikçi ve kompradorun cebinde sadece 35 kuruş vardır. Yapılan otopsisinde üç gündür hiçbir şey yemediği ortaya çıkar. Ailesi Bulgaristan göçmeni, İnegöl’lü fakir bir ailedir. 15 Haziran 1970 tarihinde öldürülmüştür.
“Dursun kaldırılıp yere çarpıldığını hissetti, acısı onca fazlaydı ki, yeni bir şey duymadı. Birileri ağzını açmaya çalıştılar, çenesi kilitlenmişti sanki, birden boğan bir hava girdi ciğerlerine. Nefes almakta güçlük çekti. Kulakları patlayacak gibi zonkluyordu, uçar gibi oldu.”
Emine Işınsu ‘Sancı’ isimli romanında, Ülkücü Dursun Önkuzu’nun 23 Kasım 1970 tarihinde kaçırılarak öldürülmesini böyle resmeder. Yusuf İmamoğlu’nun ölümünden 4-5 ay sonra olmuştur bu olay, okurken insanın gırtlağına bir yumruk tıkanır. Dursun önce kaçırılmış, sonra mahkeme edilerek, Amerikan işbirlikçiliği ve Komprador uşaklığından mahkum edilmiş, sonra da işkence edilerek, ciğerleri bisiklet pompası ile şişirilerek parçalanmış ve cesedi üçüncü kattan aşağı atılmıştı. Kendisi Tokat’ın Zile İlçesinden, varlıkla yokluk arasında okul hayatını sürdürmeye çalışan bir idealistti.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu onun için bir şiir yazar.
Önkuzu hey, Önkuzu
Önde gider Önkuzu;
Anası, Dursun demiş;
Durmaz gider Önkuzu
Bugün Ozan Arif’e kızıp dava açanlar unutmasınlar ki, hem bu ozanların, hem de ölen o kuzuların sayesinde o koltuklarda oturup her türlü refahtan faydalanıyorlar. Bu çocuklarda devlet dersinde öldürülmüşlerdi. İnanmayan davanın savcısının mütalaasına baksın. Üstelik davanın hakimi şu tesadüfe bak ki, Deniz Gezmiş’leri idama gönderen, sonra da Adalet Partisi’nden milletvekili olan Ali Elverdi idi.




Osman Yanık için bir cevap yazın Cevabı iptal et